Bahçeli: Türkiye Cumhuriyeti’nin rejim sorunu yoktur, olması düşünülemez

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala
Haberin Devamı

İşte Bahçeli‘nin açıklamalarından satır başları:

“Siyaset ve Liderlik Okulumuz kesintisiz şekilde 2009 yılından beri açık ve faaldir. O tarihten bugüne kadar çok sayıda kardeşimiz zamanlarından tasarruf ederek, günlük meşgalelerinden fedakârlık yaparak Siyaset ve Liderlik Okulumuzun kapısından içeri girmişlerdir. Hayat boyu öğrenmeye, öğrendikçe hayat bulacağımıza, bu yeni hayatlarla karmaşık hadiselere direkt yön vereceğimize inanıyorum. Öğrenmenin yaşı, öğretmenin sınırı yoktur.

Merhum Cemil Meriç’in “kitap zekâyı kibarlaştırır” sözünü öğrenmek olarak tefsir etmemiz pekala mümkündür. Yine bu düşünce doruğunun, “Zihin arı, kitap çiçek, dış dünya kovan” ifadesini de aynı şekilde yorumlamak isabetli bir değerlendirme olacaktır.

“BUGÜN SİVRİLEN EN BÜYÜK TEHDİT CEHALETTİR” 

Haberin Devamı

Öğrenmeye kapalı olmak cehalete kucak açmakla eşanlamlıdır. Bugünkü insanlık çağında sivrilen en vahim tehdit cehaletin yaygınlaşan cesamet ve cüretidir.

Dilden dile dolaşan, fakat manası üzerine sanıyorum pek fazla kafa yorulmayan veya yorulsa bile gereği yapılmayan bir özdeyişi bu vesileyle paylaşmak istiyorum: Bilmeyen ve bilmediğini bilmeyen aptaldır, ona dikkat edelim. Bilmeyen ve bilmediğini bilen basittir, ona öğretelim. Bilen ve bildiğini bilmeyen uyuyordur, onu uyandıralım. Bilen ve bildiğini bilen bilgedir, onu takip edelim.

Cehaletin şiddetli istilasına karşı direniş gösterilmezse hayatın her cephesinde, bilhassa siyasette yenilgi üstüne yenilgi alınması kaçınılmazdır.

Halka; hurafeyi din, meskeneti salabet-i iman, zillet ve sefaleti de kader diye telkin edenlerin milli ve manevi hayatımızda açtığı dipsiz kuyuları kapatmak için on yıllar boyunca insanüstü mücadeleler yapıldı. Maneviyatımızı ve milliyetimizi muhafaza için nice badireler aşıldı.

Fiil ve fikriyatı denetim altında tutan sıkı bir Allah korkusundan uzak olanlar için elbette her şey mubah, her yol da meşrudur.

Bu kategoride yer alanlarda, Merhum Hocamız Prof.Dr.Erol Güngör’ün ifade ettiği “ahlaki şuur” hiç yoktur. Descartes’in dediği gibi, var olmanın ön şartı, var olmanın şuuruna ermektir. Nitekim var olmak düşünmektir, düşünmeyenin mevcudiyeti yoktur.

Haberin Devamı

“MİLLİ DEĞERLERİMİZİ İSTİSMAR EDENLER BU VATANI SEVMEYENLERDİR”

Milli ve manevi değerlerimizin istismar edilmesini tahrik ve provoke edenler, ne bu vatana, ne bu millete, ne de yüzyıllık Cumhuriyet müktesebatına sevgi ve saygı duymayan laçka tipler, layüsel asalaklardır.

Türk milletinin var oluşuna, bu ebedi ve ezeli oluşun dayandığı aşkın fikre hürmet beslemeyenlerin tekerimize çomak sokmak, kervanımızı yağmalamak için sürekli pusu attıklarını biliyor, görüyor ve takip ediyoruz.

Bunlar, cehaletin ve cibilliyetsiz mizacın pençesinde kıvranan şuursuzlardır.

Ellerinden gelse milletimizi, gökyüzünden, güneş ışığından, hatta ve hatta karanlıktan bile mahrum etmeyi isteyen hainler, iç ve dış husumet cephesinde birleşen, namusuyla çıkarlarını bir tutan işbirlikçiler vardır ve hüviyetleri bellidir.

Haberin Devamı

“CAHİLLER GÜRUHU, HİLAFET BAYRAĞI DİYE BİR ŞEY VAR MIDIR?”

30 Aralık 2023 Cumartesi günü Anıtkabir’de “Kahrolsun Cumhuriyet, şeriat gelecek” diyerek avaz avaz bağıran bir sapığın provokasyonuyla, yeni yılın ilk günü Galata Köprüsü’nde düzenlenen “Şehitlerimize rahmet, Filistin’e destek, İsrail’e lanet” yürüyüşünde, Kelime-i Tevhid sancağını taşıyan masum bir insanımıza hilafet bayrağı açtığı iddiasıyla saldıran meczubun eylemi zamanlama itibariyle tesadüf değildir.

Adeta 6 Nisan 1909 akşamı Galata Köprüsü’nde vurulan Hasan Fehmi’nin veya 9 Haziran 1910’da Eminönü’nde kurşunlanan Ahmet Samim vakalarının tekrarı yaşatılmak istenmiştir.

Be hey cahiller güruhu, bey hey kendini bilmezler grubu, be hey siyasi işportacılar kafilesi hilafet bayrağı diye bir şey var mıdır? Böyle bir bayrağa tarihin hangi döneminde şahit olunmuştur?

Haberin Devamı

Şayet rahatsızlık, şayet hazımsızlık Kelime-i Tevhid’den ise tarafımızı ve kararımızı açık açık seslendiriyor ve tarihe not düşüyorum: Lâilâheillâllah! Muhammeden Resulüllah!

“TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NİN REJİM SORUNU YOKTUR, OLMASI DA DÜŞÜNÜLEMEZ”

Her Arapça yazıyı veya görseli irtica diye sunanlar, korku tacirliğine soyunanlar, milli birlik ve dayanışma ruhumuza beşinci kol faaliyetiyle saldıranlar yabancı istihbarat örgütlerinin sızmalarıdır, yeminli Türkiye düşmanlarının süzmeleridir.

Sanal korkular üretip toplumsal kutuplaşmayı sertleştirmeyi planlayanlar, dışarıdan kontrol edilip tıpkı bir mayın gibi toplum ve siyaset bünyesine yerleştirilenler emin olunuz ki; iyi niyetli değillerdir, yerli değillerdir, milli değillerdir, ahlaklı değillerdir, insan yerine bile konulmayı hak etmeyenlerdir.

Haberin Devamı

Rüzgarsız havada bir fırıldak dönüyorsa mutlaka üfleyeni vardır.

Gece yarısında kümesten gürültüler geliyorsa muhtemelen bir tilki işbaşındadır.

Türkiye Cumhuriyeti’nin rejim sorunu, müesses nizamıyla ilgili farklı bir arayışı yoktur, olması da düşünülemez.

Yürürlükteki Anayasa’nın 1.maddesi devletin şeklini tanımlar: “Türkiye devleti bir Cumhuriyettir.”

Anayasa’nın 2.maddesi Cumhuriyetin niteliklerini ifade eder: “Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir.”

Anayasa’nın 3.maddesi de devletin bütünlüğünü, resmi dili, bayrağı, milli marşı ve başkenti tanımlar: “Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir. Bayrağı, şekli kanununda belirtilen, beyaz ay yıldızlı al bayraktır. Milli marşı “İstiklal Marşı”dır. Başkenti Ankara’dır.”

29 Ekim 1923’ün kurucu fikrine, kuruluş ruhuna, hukuki iradesine, siyaset ve idare felsefesine, tarihsel karar ve ilkelerine sonuna kadar sahip çıkacağız, and olsun şerefimiz bileceğiz, her türlü maksatlı polemik ve sinsi gayenin de karşısında duracağız.

Hilafet tartışmasını kamçılayanların, çanak tutanların, istismar edip alarm zilleri çalanların hepsi birden hastalıklıdır, açıkça ipotek altındadır.

Toplumsal tansiyonu yükseltmek amacıyla el ovuşturan, Bunun yanında tarlası sürülmüş, aklı rehin alınmış, öfke nöbetlerine kapılmış, neye ve kimlere hizmet ettikleri az çok belirgin olan, Üstelik utanmadan, sıkılmadan, onursuzca partimizin sembolü Bozkurt’u haydutça kullananların Türkiye’yi darboğaza sokmak için nasıl bir örtülü faaliyet içinde oldukları çok net görülmektedir.

Alttan alta Cumhuriyetin miras ve emanetlerine tahammülsüz olanlarla sözde milliyetçilik maskesi takanların dolaylı şekilde el ele verdikleri, iç barış ve huzur ortamını bozucu girişimlerin asıl faili oldukları, bir nevi demlendikleri, hayat çizgilerini dümenciliğe bağladıkları ortadadır.

Devlete ve millete karşı siyaset yapılamaz, yapılırsa bunun adı siyaset değil hıyanetle anılacaktır.

Türk milletinin sinir uçlarıyla oynamanın adı milliyetçilik olamaz, olur diyen varsa hevesleri kursaklarında kalacaktır.

Türk milliyetçiliği, vatan ve millet sevdalısı Türk milliyetçileri etnik ve mezhep kışkırtıcısı, yabancı düşmanlığı ve ırkçılığı kılavuz haline getiren kanser hücrelerine sabır gösteremez, onlarla aynı hizada asla bulunamaz.

SÜPER KUPA KRİZİ: TFF SÜRECİ YÖNETEMEDİ 

Riyad’da oynanması gündemdeyken ertelenen süper kupa finalinden sonra yaşanan sipariş heyecan dalgası, Türkiye’nin bölgesel ilişkilerini ve komşu ülkelerle kurmaya çalıştığı çok boyutlu diyalog köprülerini dinamitleme amacına hizmetten başka bir şeye yaramamıştır.

Türk futbolunda olmayan sadece futboldur, bunun dışında ne aranırsa bulunacaktır. Türkiye Futbol Federasyonu süreci yönetemediği gibi, Fenerbahçe ve Galatasaray Futbol kulüpleri de aklı başında, sağduyulu ve soğukkanlı hareket edememiştir. Hiç kimse Gazi Mustafa Kemal Atatürk üzerinden siyasi hesaplaşma sayfası açmanın peşinde koşmamalıdır.

Aziz Atatürk’ün bir futbol müsabakasında kaygı verici şekilde istismarı, müsabakanın günler öncesinde her ihtimalin hesaplanarak lazım gelen tedbirlerin alınmasından imtina edilmesi sadece ihmal veya öngörüsüzlük olarak değerlendirilemez. Eğer böyleyse Türk futbolu duvara toslamış demektir.

Süper kupa finalinin oynanması için Riyad’ın niçin seçildiği kadar, muhatap ülkeyle hazırlanan protokole neden uyulmadığı kafamızı bulandıran ve kuşkularımızı çoğaltan bir muammadır.

Türkiye’nin siyasi, stratejik ve diplomatik gücünü tahkim ve takviye yerine tahrip etmek hiç kimseye verilmiş imtiyazlı bir hak olamaz. En başta Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı olmak üzere, Riyad krizine dahil olan her kim varsa kuru bir özürle veya bir şey olmamış gibi davranarak vaki sorundan muafiyet kazanamaz. Türk sporunu siyasi cepheleşmelerin içine çekerek nefret söylemini yaymaya çalışmanın ne vatanseverlikle, ne de milletseverlikle bağdaşır bir tarafı yoktur.

Muhalefet partilerinin Türkiye’nin saygınlığını kundaklamanın yanı sıra kötülemek ve kötü göstermek için çok çirkin yollara tevessül ettikleri saklanamaz bir gerçektir. Atatürk’le en küçük bağ ve bağlantısı kalmamış olanların, bu kapsamda çığırtkanlık yapması, bir kaşık suda fırtına koparmaları samimiyetsiz ve sahtekar bir siyasetin acıklı hal özetinden başka bir şey değildir.

Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Türkiye demektir, Cumhuriyet demektir, Milli Mücadele demektir, istiklal demektir, istikbal demektir, biz demektir, muhterem hatıraları ve müstesna emanetleri ilelebet yaşatılacaktır.

Bayatlamış ezberleri tedavüle sokmak için fırsat kollayanlara, sekülerizmle muhafazakârlığı çatıştırmak için zemin yoklayanlara milletimizin aldanması, prim vermesi, ortam açması eşyanın tabiatına aykırıdır.

İnanan-inanmayan, laik-antilaik, Türk-Kürt, Alevi-Sünni, Cumhuriyetçi-Osmanlıcı ihtilaf ve ikiliğine oynayan her kim varsa onlara dikkat ediniz, onlar ki, son günlerde kıskıvrak yakalanan Mossad ajanlarından çok daha tehlikeli olan namertlerdir.

“SOSYAL MEDYA ARTIK TAŞINMASI İMKANSIZ BİR YÜKTÜR VE ZEHİRLİDİR”

Özellikle sosyal medyanın aşırı terörize edildiği, suç ve suçluyu övme mecrasına döndüğü görülmektedir. Bütün mesele o beş paralık şeker suyuna sürülmüş yapışkan kağıdı sosyal medyaya asmaktır. Sonrası gelmekte, karasinekler kendiliğinden üşüşmektedir. Klavyenin başına geçen Türk ve Türkiye karşıtları ajitasyonla, duygusallıkları kaşıyarak, yalan haberler yayarak, itibar ve haysiyetlere en ağır saldırıları yaparak milli varlığımıza ve insan huzuruna kast etmektedirler.

Teröristler nasıl mağaralarda saklanıyorsa, aynı emel ve hedefte olanlar, bunlara yardım ve yataklık içinde bulunanlar, insan onuruna nefret saçanlar sosyal medyanın çukurlarında yuvalanmışlardır. Sosyal medya artık taşınması imkansız bir yüktür ve zehirlidir. Ya sosyal medya kullanımını A’dan Z’ye yeni baştan, ahlaki ve milli temelde düzenlemeyiz, ya da batının içimize konuşlandırdığı bu melanet ve mikrop yuvasını hepten işlevsiz hale getirmeliyiz. Geldiğimiz bu aşamada sosyal medya düşman yatağına dönüşmüş, milli ve manevi hayatımızı çürütmeye başlamıştır.

Bu düşüncemi çok sesliliğin bastırılması, özgürlüğün kısıtlanması, demokrasinin kısırlaştırılması biçiminde okuyup iddia edecek sefillere de yüzümüz dönüktür. Eğer ihtiyaç olan vaki tedbiri bugün alamazsak, toplumsal barış zedelenecek, kaos taban ve temsil bulacaktır.

Dedikodu ve fitnenin demokrasiyle ilgisi yoktur. Bir başkasının hak, hukuk ve hürriyetini gözetmeyen çirkefliklerin ve müfteriliklerin insani miras ve değer hazinesiyle ilişiği yoktur. Sosyal medya vasıtasıyla açıklanan doğrulara bir süre sonra itibarımız bile kalmayacaktır.

Despotluk, diktatörlük, tek adamlık yalanıyla mangalda kül bırakmayanların esasen gerçek manada faşizmin fidanlığında yeşerdikleri, kendilerinden başka her şeye yabancılaştıkları, sevgi ve hoşgörüden mahrum oldukları ibret levhası gibi meydandadır.

YARGITAY’IN CAN ATALAY KARARI

Her akşam televizyonlara çıkıp ileri geri konuşanlar, Can Atalay davasıyla ilgili devlet ve yargıya meydan okuyanlar, bölücüleri ve teröristleri pervasızca destekleyenler, adliye koridorlarında “kahrolsun istibdat, yaşasın hürriyet” sloganı atan çapulcular, halkı kin ve düşmanlığa sevk etmek için vızır vızır ortalıkta gezenler, sorarım sizlere nasıl olacak, nasıl tutunacak, nasıl küstahça küfür ve hakaretlerini sıralayacaklardı?

Diktatörlük olsaydı, cezaevindeki bir terörist Türk devletine nasıl işgalci diyecek, vatanımızın bir bölümünü hangi hakla sözde Kürdistan olarak tanımlama cesareti gösterecekti? Diktatörlük olsaydı, müstevlilere yaranmak için memleketin ele geçirildiğini kimler ileri sürebilecekti? Çok başlı koalisyonların Türkiye’yi hangi zor ve içinden çıkılamaz hallere soktuğu ne çabuk unutulmuştur? 21 gün süren koalisyonları sahte demokratlar nasıl izah edeceklerdir?

Demokrasi diyorlar, devleti yıkmak için kudurmuş gibi çırpınıyorlar. Özgürlük diyorlar, Mehmetlerimizi şehit etmek için kamufle oluyorlar. İnsan hakları diyorlar, barış diyorlar, kundaktaki bebeklere kurşun atmak, vatanımızı ve milletimizi parçalamak amacıyla kanlı silahlarını emperyalist ülkelerin istihbarat örgütlerinden alıyorlar.

Bölücülere, teröristlere hak ihlali kararlarını cömertçe veren Anayasa Mahkemesi, milletimizin gasp ve ihanet edilen haklarını ne yapacak, nasıl savunacak, hiç olmazsa adalet ve hukuk namusuna bir nebze olsa da sahip olduğunu ne zaman gösterecektir?

Bütün dayatmalara ve baskılara direnerek Türk adaletinin onurunu müdafaa eden Yargıtay 3.Ceza Dairesi’nin şerefli hakimlerini de yürekten kutluyor ve aldıkları kararı destekliyoruz.

‘TERÖR DEVLETİ İSRAİL KONTROLDEN ÇIKTI’

Terör devleti İsrail kontrolden çıktı. Görevimiz din kardeşlerimizi amasız savunmaktır.

0
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
sinirli
Sinirli
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
vir_sl_
Virüslü
Bahçeli: Türkiye Cumhuriyeti’nin rejim sorunu yoktur, olması düşünülemez

Tamamen Ücretsiz Olarak Bültenimize Abone Olabilirsin

Yeni haberlerden haberdar olmak için fırsatı kaçırma ve ücretsiz e-posta aboneliğini hemen başlat.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Hepsi Haber ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Bizi Takip Edin